29 Ağustos 2009

içimizi dolduranları boşaltmalı!-4

bu ara üst üste çok büyük itiraflar yapıyorum insanlara ve farkındayım hiç biri söylediklerimin benim için ne kadar hassas olduğunu anlamıyor.

evet bu aralar hayatım şu ikisi arasında bocalıyor:
1- insan kendisini birisini sevdiğine bir şekilde inandırıyorken, konu onun hep yanında olmaya gelince kendini kandıramıyor. birinin hep yanında olmayı istediğini farketmekse biraz mutlu ediyorken pek çok kaygı veriyor.
2- eğer yapabilecek durumda olsam arkamı dönüp giderdim. gideceğim yerde de binlerce sorunla yüzleşmek zorunda kalacak olduğumu bile bile hem de.

ve bu bocalama: hayatımdaki gelişmeler ve bunları evde karşılamanın, daha günlerce evde olacak olmanın verdiği bütün kötü duygular yüzünden içinden çıkılmaz ve çekilmez bir hal aldı. bunu da uyuyarak gösteriyordum ta ki iki gece önce sabaha kadar bir dakika bile uyuyamayıncaya kadar. uykuya sığınılamayacağını, o kadar da güvenilemeyeceğini anladım o kabus gibi geceden sonra.
dersane başlasın artık. çünkü bu aralar kendimi "dersane başlayınca gezicem tozucam, evde de başımı dersten kaldırmayıp can sıkacak şeyler düşünmeye fırsat yaratmıycam." düşüncesiyle avutuyorum.

25 Ağustos 2009

yeni başlangıçlar

bir süredir izliyordum ve sonunda dayanamadım, artık benim de twitterim var.
yıl içinde 140 karakterlik iletiler yazarak rahatlamak niyetindeyim.
hayırlısı.

23 Ağustos 2009

denge bozuklukları

gece yaşayan gün içinde fazlaca uyuyan bir insan oldum çıktım.
bahanesi; sadece geceleri ders çalışabiliyorum.
koca bardak çayım, radyo odtü ve pencereden giren havanın serin olması sayesinde oluyor bu.
ve hayatımızın bu yılına biçilmiş rolü, tatilin son günlerinde üstlenmek istemesem de, sağdan soldan o kadar çok baskı varken kabulleniyorum ve başlıyorum çalışmaya.
bir yandan da, ben daha tm' den mi yoksa mf' den mi bölüm seçeceğimi bilmiyorum.
sınavın araç değil amaç olması durumunun içine paldır küldür düşmüşüm de farkında bile değilim anlaşılan.
ve o kitabın alınmasına ben sebep oldum diye gururlanıyorum. hem mideye hem geleceğe faydalı bir insanım sanki, en azından dilara için.

21 Ağustos 2009

tatilin yol açtığı saçma sapan durumlar

facebooktaki insanları kategorize etme manyaklığında son noktaya gelindiğini farkettim.
tamam insanlarla aynı olma duygusu kendini güvende hissetmek için birbirebir. ancak elini yastığın altına koymak ya da koymamak bunu sağlamamalı sanki...
tatilde olmamızdan dolayı her şeyin bu kadar abartı olduğunu ya da tatilde olmamın beni bu kadar takıntılı yaptığını umuyorum.

rüya yorumu yapabilen?

bu aralar çok renkli rüyalar görür oldum. normalde hiç rüya görmediğini söyleyen ve zaman zaman bundan yakınan benim için tuhaf bir dönem.
rüyalarım, gördüğüm insanları korkuyla arayıp sormama sebep olacak kadar kötü etkiliyor beni.
en son gördüğüm rüyaysa nasıl bir ruh halinde olduğumu tam olarak açıklıyor sanırım.

okuldayız ve savaş çıkmış. bizler de, öğrenciler olarak savaşıyormuşuz.
bir yere 5 kişilik bir topluluk olarak yürüyoruz ancak ben diğer 4 kişiye göre biraz geç gidiyorum oraya.
ve bulunduğumuz yerde 4 kişinin bir arada durabileceğini fark ediyorum.
her şeye rağmen yanlarına gitmeye çalışınca, birisi dönüp üç dakikaya kalmaz ölürsün burda diyor bana.
ve ben fırata dönüp, ölürsem yanımda olmanı isterdim bu durumdayken, diyorum ve tam başka bir yere yürüken yakınlara bir yere bomba düşüyor.

kahverengilerin ağırlıkta olduğu, iç sıkıcı bir rüyaydı. ve ben iki gündür çok takılmış durumdayım kendisine.

19 Ağustos 2009

insanların en yakınım dediklerine karşı bile ikiyüzlü olması.
bunun o en yakını da ikiyüzlülüğe itmesi.
buna ne demeli bilmiyorum.

nası bi ses tonun var??!

bu sıralar evde büyük çaplı bir temizlik olması pop müzik kültürümü biraz olsun ilerletti.
şimdi sizlerle, benim için geçtiğimiz iki gün içinde apayrı bir yeri oluşan, beni çok ciddi düşünmelere iten bir şarkıyı paylaşacağım.
yazının kalan kısmını okumadan önce eğer isterseniz burdan dinlemeye başlayabilirsiniz.

müzik başladığında klasik bir pop şarkısıyla karşı karşıya olduğumu düşünüp, temizliğin verdiği ruh haliyle ritim bile tutturmuştum.

Biliyorum yandı gemiler
Beni gören seni bana diler
Belki de kapına dayandı çoktan yeniler


zaten şarkı ilk bölümüyle gayet normal başlamıştı. normal bir pop şarkısıydı işte.

Bir rüzgar esince saçların
Dalga dalga dalgalanır ya
Görülenden derin yamaçların
Sonra sonra algılanır ya


burası da "nasıl doldurmak isterseniz öyle doldurun." diye dinleyicinin önüne atılmış bölümdü. tehlikeli ve ilgi çekiciydi. yani bu zamana kadar her şey gerçekten normaldi.

Ne kadar güzel büyülü bir kokun var
Sen görmeden bir yel eser senden
Nasıl bir ses tonun var
Ne söylesen masal gelir La Fontaine'den
.

ama ama son iki dizede bütün büyü bozuldu. daha doğrusu şarkı bütün normallik kalıplarından sıyrıldı.

La Fontaine' den masallar okuduk muhakkak. fabl diye özel olarak adlandırıldığını öğrendik hatta.

sözleri anladığımda ilk aklıma gelen, seslendiğine kötü bir şey söylüyor olabileceği oldu ama hayır şarkının geneline, söylenme tarzına bakınca böyle olmadığı anlaşılıyordu.
sonra acaba karşıdaki çok eğitici-öğretici bir kişilik, ne söylese yeni ufaklar mı açıyor insanın önünde diye düşündüm. ama bu tip insanlara bu tip şarkılar yazan biri değer vermez gibi geldi ve bu fikrimden de vazgeçtim.
son olarak, masalları düşündüm; külkedisi, pamuk prenses... bütün o sonsuz aşk söylemleri altında beynimize kazınanlar... evet bahsedilen bu olmalıydı ama la fontaine' in tarzı bu değildi. ve kararımı verdim şarkıyı her kim yazdıysa adamın nasıl masal yazdığını bilmiyormuş. çok ama çok acı.


15 Ağustos 2009

okumalı, okutmalı

Her Yerden Çok Uzakta' yı bir oturuşta bitirdim bugün. tamam farkındayım kitap sadece 92 sayfa ama öyle uzun zamandır sallantıdaydım ki kendimi bunca kaptırıp okumaya hasret kalmışım. bunun sebebi benim artık hazır olmamdı belki de, ama okuduğumda ve cümlelerin altını çizip durdukça hayatımın kitapları arasına kondurdum ben bu kitabı.
bilenler hatırlasın, bilmeyenler fikir sahibi olsun diye;

"küçük çocukların akıllısa da kafası çalışmayanı da aptaldır işte. aptalca şeyler yaparlar. akıllarından geçenleri pat diye söyleyiverirler. düşünmedikleri bir şeyi söylemeyi öğrenmemişlerdir henüz. bunu daha sonra, yetişkinliğe geçip, yalnız olduklarını anladıkları zaman öğrenirler."

"bana bir taş gerekiyordu. tutunacak, ayakta duracak bir şey. katı, somut bir şey. çünkü her şey yumuşamaya yüz tutuyor, pelteleşiyor, bir bataklığın içinde sislere gömülüyordu. sis dört bir yandan çörekleniyordu."

"artık hiç bir şey o kadar önemli görünmüyordu. asıl önemli olan, acıdan uzak durmak gibi geliyordu."

"bazı konularda doğru söylemek yerine yalan kıvırmak çok daha kolaydı."

14 Ağustos 2009

bir tespit daha

gece karanlığında merdivenden iniyor ya da çıkıyorken son basamağa geldiğimi bilsem de içimde hep "ya bi basamak daha varsa?" korkusunun kabarması. bu yüzden adımlarımı iki basamaklık atmam. özellikle inişte ciddi sorunlara sebep oluyor bu durum.

13 Ağustos 2009

bir batıp bir çıkıyorum ihtimaller denizinde


tesadüflerin birbiri üzerine birikmesi sonucu yüksek sadakat dinlemem, adını yeni öğrendiğim cemil demirbakan' ın gruptan ayrılmış olmasına tekrar üzülmem.

bırak beni boğulayım gözlerinin tam içinde,
dibe vurup dağılayım ihtimaller denizinde.


11 Ağustos 2009

lambayı yakma, bırak

kışa özlem duyanlara biraz olsun sakinleştirici etkisi yapsın diye olsa gerek ankaramın akşamları fazlaca serinledi.
açık bir cam önünde kitap okumak, hüzünlü zamanlarda sabahlamak için beklenen havaların öncüsü bu gelen.
cam açıkken yatıp arada bir esen rüzgarı hissetmek demek.
hüzne hazırlanmak demek belki. yıldızların artık yüzlerini göstermediğini yılın her zamanına göre daha çok farketmek demek bu yüzden.
son olarak; bugün, ellerimin üşümesine ve ellerimle tepki vermeye yürekten bağlı olduğumu anladım bir kez daha.

10 Ağustos 2009

tatilde televizyon izlemek


yarışmada sadece bulmaca çözülüyor farkındayım. yine de sunucu bunu biraz daha renklendiremez miydi? yapabilirdi bence. devir: eleştirsek ya da bayılsak da pazarlama devri. cem davran' ın bu yöndeki tek çabası soruları "soldan sağa beş haarffff" şeklinde okumak gibi geliyor bana. ve 'harf' kelimesine yaptığı bu vurgu çok sevimsiz geliyor kulağa.
tam kafayı yiyecekken dexter başladı ve sakinleştim. bu da bir şey. çözmeye çalışır eğlenirim.

8 Ağustos 2009

iphone


reklamlardaki tüm telefonların iphone olması. tuhaf geliyor.

6 Ağustos 2009

6 Ağustos 1945

Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.


Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kağıt gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.


Nazım Hikmet

5 Ağustos 2009

"sensiz yanacak sigaram." deli gibi acıtıyor bu cümle.

badem-sensiz kalacak bu şehir

facebook

facebook olmasa ne yapardık bilmiyorum. düşünme yeteneğimi kaybetmek için daha kolay bir yol olamazdı.
biri beni durdursun.

kararlar

kendimi sık sık beyaz uçuşan bir elbiseyle bir köprünün ortasında düşünüyorum bir süredir.
ve şu sonuca varıyorum: bu sefer her şeye rağmen o elbiseyi kirletmeden yürümeliyim.