31 Ekim 2009

duygusal mod: on

hayatımın dengelerinin çok azının elimiz olduğunu bilirken, birilerine kendimden bir şeyler anlatmak bazı şeyleri göze almak demek gibi geliyor artık. güvensizlikten böyle oldu. o kadar güvensizim ki anlattıklarım karşıma çıkacak gibi. zayıflıklarım kullanılacak, birileri bunlarla dikkatimi çekip arkamdan beni çamura itecek sanki. bu yüzden de daha önce hiç olmadığım kadar kapalı bir kutuyum artık. garip gelse de çok rahatsız etmiyor bu durum. masumiyet, saflık yaşadıkça kaybediliyor, en erken kaybedenler en az yıpranıyor.
ve iki isim geliyor aklıma, iki kişi dışında kimsenin haketmeyeceği kadar açığım halen. biri, yanımda olmasını çok istesem de benden uzakta artık.
diğeri hayatımın kadını.
hayat öyle enteresan bir şey ki hep benimle olun diyemem yine de insan bulduysa bırakmamalı, ben hep sizinleyim.
onlardan birine, hayatımın kadınına, dilaraya.

8 Ekim 2009

hastalık mevsimi

"ne kadar hızlı yaşarsak o kadar hızlı kaybederiz. bu yüzden ağırdan almalı." diye bir cümle kurmuştum bir önceki yazımda. gerçeklik payının düşündüğüm kadar olmadığını anladım iki haftalık bir zaman dilimi içerisinde. bir şey olmayacaksa olmuyor, bunu iki yıl sonra anlamakla iki hafta içinde anlamak arasındaki fark bıraktığı acıyla ölçülüyor, daha ötesiyle değil.
ben öyle bir şey istiyorum ki, onun için herkesten fazla kendisinden az olayım. saçma sapan şeylerle yıpranmasın, sık olmasa da görüştükçe anlatacak binlerce şey olsun aramızda. bunu ne kadar yapabildim bilmiyorum ama hiç yapamadıysam da her seferinde böyle bir heyecanla attım ilk adımımı. her şeyi yapabilirdim, çok uzun süreler alabilirdi. beni titretirdi.
ama tutarsızlık ve çelişkiler yığını olan insan... insan korkuyor. insan yoruluyor. hele hele teklikten çokluğa geçiş varsa durumlar işin içinden çıkılmaz haller alabiliyor.
sonuç olarak elde "tüm erkekler aynı işte." gibi bir cümle, geniş bir alanda etkisini hissettiren boşluk, bir tutam hissizlik ve koca bir güvensizlik var.

2 Ekim 2009

öss öğrencisi bir genç kızın gizli defteri tadında yazılar 1

bu yazacaklarım tüm insanlığa bir sesleniştir. dikkate almak ya da almamak elbette zaman verip okuyanın elinde ama biliyorum şöyle böyle yaşıyoruz bunları muhakkak.

-bazen o kadar anlamsız muhabbetlere konu olursunuz ki bunların üzerine kafa yormak bile saçmadır.

-kafanızı saçma sapan şeylere takıp gerilirseniz, patladığınız kimseler bunu en az hakedenlerdir. bu durumun anlaşılması lafın ağzınızdan çıktığı ana rastlar. yani o an, karşınızdaki kadar sizin için de kötüdür.

-sınava çalışıyor olmak çok şeyi değiştirir.
hayatımın en dağınık dönemleri bunlar. kötü ya da iyi olması bakımından değil. hiç bir şeye gücüm olmadığı için. yorgunluktan eve gelip 2 saate kalmadan sızdığım için. aslında olay şu; ben hiç bir şeyi tutmaya, toplamaya çalışmıyorum. benimle kalacaklar kalır, istemeyenler, zamanında yaşanan bir şeyler yüzünden doğan terslikleri düzeltmek için çabalamamı bekleyenler gider. bu tamamen ve tamamen yorgunluk ve düşünmeye vakit bulamamakla ilgili. ne istediğimi bilmememle bir de.

-ne kadar hızlı yaşarsak o kadar hızlı kaybederiz. bu yüzden ağırdan almalı.

-tutunamayanlar' da yalnızlık ve kelimelerle ilgili olan çok uzun cümleler topluluğunu okuyup, oğuz atay' a "sen ne muhteşem bir adamsın ya!" diye topluluk içinde seslenmeye kalkarsanız, çevrenizdekiler büyük bir aşk itirafı ve ötesini bekler, aman dikkat.

-eğer "ilk sınava 200 gün kaldı bugünü de saymazsan 199" diye bir cümle duyup küfretmiyorsanız ortada bir sorun vardır. kendinizi bir gözden geçirin.

şimdilik bu kadar ben uyumalıyım.