30 Ağustos 2010

tespit

kendimle ilgili bir numaralı tespitimin kendime yazık ettiğim olduğunu itiraf ettim az önce. aslında bunu uzun uzun açıklayabilirdim ama düşününce radyo odtü dinlerken her şeye rağmen keyifli bir gece. uzatmaya gerek yok.

27 Ağustos 2010

güne başlarken




"Unutmanın acısı ayrılığın acısından farklı. Ayrılık hüzne yakın, unutmak kasvete. Yani er geç birini unutmaya mahkum olmanın kasvetinden bahsediyorum. Birini yavaş yavaş unuttuğunun bilincine vardığın anların sıkıntısından bahsediyorum. O kişinin parça parça silinip alakasız hatıraların arasına karışmasından bahsediyorum. Belki de neden bahsettiğimi bilmiyorum, sadece üzülüyorum, vefasız kader."

oturup saatlerce kitap okumayalı uzun zaman olmuştu. şu anı huzurlu kılan şey tam olarak bu.

25 Ağustos 2010

kısa yoldan parayı bulma planları

fark ettim ki fotoğraf makinesi için araştırma yaparken bile mutlu oluyorum. halbuki bilinmeyen zamana yapılan bir araştırma. yine de yarı profesyonel bir makine alacaksak bu ne olmalı? sorusunun cevabını bilmek gerekiyor.
geleceğe dair planlarımızın bu tip şeyler üzerine kurulması kısa yoldan parayı bulma planları da yaptırıyor insana. her hafta iki iddaa kuponu doldursak? kazı kazan oynasak? ama 200 lira çıktığını sanıp yaşadığım mutluluk kısa sürdü. ve evet farkındayım sınavlarda gözetmenlik yapmak devede kulak kalıyor. yine de bunu da yapacağım.

23 Ağustos 2010

gecenin şarkısı

(kaan' dan)
ankara' da geceleri üşümeyi özlemiştik dedirtecek kadar soğuk bir gece. bense hep kışı özlüyorum zaten.

22 Ağustos 2010

hüzün, bir an koluma girer.


beni sabah sabah hüngür hüngür ağlatan, düşünmekten kaçtığım şeyi suyun yüzüne çıkartan şey tam olarak bu.
sadece, tarihi olduğundan bir ay ileri gösteren bir kağıt, kütüphanede aldığımız yüzlercesi gibi. ama pek çoğundan elime kalan ve gerçekten çok sevdiğim.

20 Ağustos 2010

anti-

sabah beni huzurlu kılan her ne varsa ben hepsini kovalıyorum bir şekilde. çünkü şimdi tam ters bir halde, içimde genişleyen bir karanlıkla boğuşuyorum.

içimde büyüyen karanlığa inat vermem gereken bazı kararları verip mesafeyi koydum sonunda. liseden sırf saçmalık yüzünden yanımda gelip sürüklenecek ve belki sonunda beni sürükleyecek şeyler istemediğimi biliyorum. biri simgesel olarak bir dönem haline gelebilir ama bu diğerlerinin yaptığı hataları örtmez. benim hatalarım mı? onlar 18 yaşımın anısı olarak bir süre yaşayacak ve sonra daha güzel ve daha kötülerine yer açmak için unutulacaklar.

günaydın!

bu aralar geceleri ve havanın aydınlandığı saatlerde fazlaca huzurlu oluyorum.

19 Ağustos 2010

19 Ağustos 2010

perdeyi havalandıracak kadar esinti var ve geceleri hafif bir dans hali alıyor beni. ankara sevilesi olma kararı aldı sanıyorum.
karar verdim bundan sonra kaliteli olmasalar da fotoğraflar çekip, buraya koyacağım. kaliteli günler için hazırlık olurlar diye düşünüyorum.
ve üniversiteye geçiyoruz ya biri bana hadi tangoya başlayalım dese bahtiyar olacağımı fark ettim.
bu gecenin şarkısı: this is the life (seyithan' dan)

v

kendi devrimimizi yapmaksa istediğimiz, "danssız bir devrim düşleyemeyiz."


çağrıştırdıkları bir yana bu 2009' un eylül ayından beri taslaklarda duruyormuş ve benim dans edesim vardı bu gece.

18 Ağustos 2010

sincap çeken bidonlu ramazan uykusu

dün gece fark ettim ki davulcumuz davul yerine bir bidon taşıyor. davulu olmadığındandır gibi yorumlar da gerçek olabilir. ama ben pratik zekaya yönelip hafifliği sebebiyle bunu tercih ettiğine inandırdım kendimi. sesine gelince uzaktan davul gibi, yakından bidon gibi. köpeklerin bu yıl çıldırıyor olmasının açıklaması da bidon olsa gerek?

not:rüyamı basan saldırgan sincaplardan sonra renksiz bir blog yaptım kendime. bir süre böyle idare edeceğim sanırım.

ne gece ama?!

ve gitmesi gereken bendim. kalması gerekense sen. gidiyorum demesi gereken bendim olanlardan sonra. şimdi böyle olmadığı için "hayır benim için bir yere gitmiyorsun." diyip çırpınıyorum kaan.
bugün yemekte dedin ya belki ben de seninle amerika' ya gelirim diye.
amerika' ya beraber gidelim mi?

istisna olmayı seviyorum!

ilhama ihtiyacım vardı ve bu başlığın bana bunu verdiğini düşünmüştüm ama yanılmışım. bir yandan renkli resimli bir yazı yazmak istiyorum. bir yandan da huzursuzluk simsiyah yapıyor her şeyi ve silmek istiyorum kelimelerimi. ama günlerin bu şekilde geçmesini istemiyorum ve adam akıllı bir şeyler yazmak zorundayım.

elimde olsaydı bazı insanları görmek istemezdim daha fazla. yıllarca daha. ve bazılarını da her gün daha fazla görmek isterdim. (seyithan' ın anlattığı korkunç uyku hikayesini buna uyarlayıp biraz huzur buldum tam şu anda.) istemediğim ot dibimde bitiyor ama? (bu dilara' ya)

istisna olma meselesiyse: ben beklenenin aksine katlanmadım ve fallara konu olmadım. ama 30 şubat' ın güzelliğine leke düşüren de yine benim saniyeler önce.

ne mi saçmalıyorum bunu net olarak anlayacak iki insan var. bir de üçüncüsü olacak ilerleyen saatlerde, istemiyorum ama olacak işte.

16 Ağustos 2010

itiraf

bir zamanlar önemli gelen şeylerin önemsiz gelmesi var bir.
bir de aslında önemli olabilecekken bazı şeyler yüzünden artık önemsenmeyenler. ve fark ediyorum ki; üzerinden biraz zaman geçince zamanında en derinden sarsan şeylere bile iyi ki olmuş diyorum. çünkü o şeyler yaşatanı geride bırakmamızı kolaylaştırıyor. bu aralar saldırıyorum ve bana saldırılmasına izin veriyorum. kolaylaşması için. yarın bakıp artık öfkelenmeden, iyi ki olmuş diyebilmek için.

13 Ağustos 2010

yerleştim


hayat burda geçecek!

11 Ağustos 2010

ingilişçe!

hazırlıkta iyi bir kurdan başlamayı kafaya koydum. dünya ingilizce çalışan beni bu sefer kaldırabilecek mi? bu sorunun cevabını merakla bekliyorum.

7 Ağustos 2010

tolstoy, kundera ve diğerleri

dilara' ya yazmayan ne olsun dedim ve sırf bu yüzden yazmakla ilgili sorunlarım var. yine de anlatmadan edemem.

sonunda aileler tanıştı ve ben dilara' da kalmayı başardım. her ne kadar dedikodu yapacağımız çevremiz kalmamış olsa da günü kurtaracak pek çok şey oldu!

öncelikle kitapsızlığıma çare olarak bir sürü kitap aldım dilara' dan. ramazanda evde kalma zorunluluğuna en iyi ilaç olacak aldıklarım.

akşam sitede dolaşmaya çıktığımızda deli gibi yağan yağmur altında el ele koştuk. milli kütüphane' yi renkli kılan anılar tazeleniyor bunu düşününce. eve kendimizi attığımızdaysa mary and max' i izledik, filmi buruk bir tebessüm diye tanımlayan ekşi sözlük yazarına katılıyorum tam olarak. ve pek tabi dilaranın tespiti; max' in hayatında renkli olan tek şey mary' di.


balkonda; yasemin mori ve şansımıza uzun zaman sonra serin bir gece. havayı dumana boğarken gözlerimiz yıldızları arıyor. aklımızdaki her şeye rağmen huzurlu bir an. uzun zaman sonra deliksiz uyuyoruz.

sabah kalktığımızda inception' un tanıtımı vardı televizyonda.
kahvaltı, karar...
2 seansına serpil teyzenin bırakmasına rağmen bilet sırası, salonu bulmak gibi aksilikler yüzünden 4 dakika geç kaldık. o 4 dakikanın gerginliğiyle filmin daha başından bu kadar aksiyonlu olmasına anlam veremediğimizden bir önceki seans bitmemiş biz sonunu izliyoruz düşüncesine kapıldık. dilara durmadan gözünü kapa derken 20. dakikaya yakın fark edebildik aslında doğru salonda doğru seansta olduğumuzu. bütün bunlara rağmen izlediğimize değdi inception.


akşamsa yine dilara' dan aldığım le herisson' u izledim. uzun zaman sonra izlediğim en iyi filmdi kesinlikle. ve anna karenina alıntılarıyla ayrı bir yeri var kalbimde.
hayal: bir kitap dolusu odada bir tek koltuk ve kucağında kedinle orada okumak.


bütün bunlara bakınca geçtiğimiz iki gün gerçekten güzeldi, bugünü renksiz kılacak kadar renkliydi. ve unutulmaması gereken, bu yüzden de yazılacak günlerdi.

4 Ağustos 2010

orda buluşamadıktan sonra

tercihlerimi verdim. artık odtü' ye kayda gitmeyi bekleyeceğim. bu sırada da, uzaklara niyetlenmiş arkadaşlarımı, dilara' yı ve kaan' ı bencilce görmek istiyorum. dilara' nın istanbul' a ulaşma ihtimalinin büyümesi sanki yenildiğim kalede gözden kaçmış bir nefes gibi. bir yandan da her okul çıkışı kitapça' ya koşmalarımın anısıyla hayal ettiğim belki yeni yerlerde yeni buluşmalar vardı. söylemeden edemeyeceğim bir burukluk sebebi.

2 Ağustos 2010

gardım düşüyor tutamıyorum

artık denizi olan her kentte her fotoğrafta her düşüncede gözlerim mi dolacak gerçekten? sınırımı zorluyorum, önce tercihleri vermeliyim sonrası yaşanacak her şeye rağmen değiştirilemez olacak çünkü.