30 Kasım 2010

mektup

şimdi ben biliyorum ki her yanım kıpkırmızı oldu. ateş gelip göğüslerimin üzerine oturdu. kızgın olabilmek isterdim ama ölesiye kırgınım. muhtemelen sen de. öyle bir geçer zamanki'ye ağlarmış gibi ağlayamıyorum bu sefer. dizide ağlanacak bir şey yok çünkü.
sadece "kimsem yok." dediğimde... bencillik mi yapıyorum? muhtemelen. ama yine de sen anlardın. ve ben ilk kez uzakta olmanın çaresizliğini bu kadar derinden yaşadım, çırpınamayacak kadar derinden. özür dilerim..

düşündüren garip olaylar silsilesi


dün savaş hoca bizi okulda ziyaret etti, geçen yıl daha sınava bile girmemişken söz vermişti geleceğine. bir araya gelip millete nispet yapma gereği duyan herkes gibi toplu fotoğraf olsun istedik ve yan masaya sorduk ki barbaros şansal (soyadını ve işini yaptığım araştırma sonucu öğrendim) atlayıp fotoğrafımızı çekti. hemen arkasından da "benim makinemle de!" diyerek gruba katıldı. yani artık kendisiyle çekilmiş birkaç fotoğrafa sahibim. hani aslında sana kalsa hiç tanımayacağın insanlarla vakit geçirmek durumunda kalırsın ya okul, dersane yüzünden işte o fotoğraf bunu zaten belirtecekti ancak bu şekilde tam bir tezatlar yığını oldu. elime geçtiği anda yayınlamayı bile düşünüyorum.
sonra eskişehir yolundaki trafiği, eve giderken sıkıntıdan bayılabileceğimi düşünürken birden akşam da batıkent otobüsü olduğunu fark ettim ve mutlu bir biçimde trafiğe takılmadan evime ulaştım. günde iki kez otobüs seferi artık durağına gelince kafamı kaldırdığım abimizi görmem açısından da pek bir tatlıydı.
son olarak hala fotoğraf çekememiş olmak uykularımı kaçırıyor artık. çok sinirliyim çok!
başlık için; silsile kelimesi de sevdiğim kelimeler arasındaymış bunu fark ettim.

29 Kasım 2010

kitap ve fotoğraf

gördüğüm her kitaba açgözlüce saldırmam başta takdir edilesi olabilirdi ama artık sevimsizleşti bence. dilara'dan oblomov'u almam, evde bir sürü okumadığım kitap olması durumlarının yanı sıra bugün kütüphaneden -ve durgun akardı don-u aldım sarp bütün ciltleri bir çırpıda okuduğu için. hala nazım'ı bitirebilmiş değilim işin kötüsü.

hala adam gibi bir makine ayarlayamadım ve artık histerik bir sıkıntıya dönüştü bu durum bende. bu gidişe bir dur demek lazım, baba duy beni!

24 Kasım 2010

1 sarp 2 nazım

bugün sarpla okulumuz kütüphanesinde kitap süresi uzatma, tuvalet arama, kırmızı koltuklarda oturup kitap okuma gibi pek çok eylemi gerçekleştirdik. kütüphane huzurlu bir ortam bir de kucağımda nazım'ı anlatan bir şeyler varsa yeme de yanında yat.
daha sonrasında nazım hocaya bir paket sakızla erken bir öğretmenler günü kutlaması yaptım. bizi camdan gören dedektif nazım sarp'ın kim olduğunu sorsa da beklediği cevabı alamadı. sonrasında kitapça'da çay içerken kulağımı çekti bir miktar.
bütün bunların dışında fotoğraf makinesi için beni yıllardır bir şekilde oyalayan, bu işi erteleyen babama olan öfkemi artık kontrol edemediğimi hissediyorum. yapacağım tek bir şey var ama onu da takan yok pek fazla.
böyle işte, öyle bir geçer zamanki'nin gözyaşları hala kurumadı bir de.

22 Kasım 2010

blog blog, nazlı blog!

bloga bir sürü yeni şey yapmak istiyor ancak üşengeçlik ve çabuk bıkmak gibi huylarım yüzünden cesaret edemiyorum. misal sevgili dilaradan özendiğim gibi 3-4 sayfam olsun böylece küçük alana bir sürü şey sıkıştırmıyım istiyorum. e öyle olunca daha bi sürü şey yapmak istiyorum. istiyorum istiyorum da ne olacak böyle a dostlar?
bu yazıdaki acayip tavırdan da ne kadar sıkıldığımı anlayabilirsiniz mesela.

13 Kasım 2010

sinirliyim biraz bu aralar

tatil 9 gün derken, ispanya işi babam sayesinde yatmışken bana manisa yolları göründü. havasından mıdır bilmem orda insanlar başka oluyor. elaleme bok atmıyorum sadece, inanın ben de bir başka oluyorum.
bugün babamla fotoğraf makinesi bakarken filmli makinelere giydiren, "benim bilgime ulaşmak için amerikayı yeniden mi keşfedeceksin?" diyen amcaya selam olsun. gündüz gündüz, cumartesi cumartesi üzerine düşmeyen muhabbet yaparak keyfimizi kaçırdı. bu gezintimiz sırasında daha önce sadece fotoğraflarına bakabildiğim bir sürü makineyi elime aldım, kurcaladım ve "her şeyden önce makinenizi sevin" kısmı için a1 den başkasının gönlümde olmadığını anladım.
mid-term için "sınavı gergin çözdüm ve bu yüzden kötü bir sınavdı." deyip durmuştum. bunun sonucunda 91 almak ciddi tepki topladı malesef.
kaanlı bir gün olarak dünü gösteriyor ve onun bizim geleceğimizle ilgili bütün planlarımızı yerle bir etmesine olan öfkemi dile getiriyorum.
bu dünyadan nazım geçti' ye başladım metroda dönerken ve karşımda oturanların yüzümden okudukları ifadelerden ne anlam çıkarttıklarını bilemiyorum. aslında çıkabilecek anlam benim nazıma olan aşkımdır ancak kitap kaplı olduğu için bunu kimse anlayamadı.
beyoğlu öyküleri' ni bitirdim. semih gümüş derlemiş. bir iki öyküsü çok hoşuma gitmese de, istanbul özlemini kabartan bir okuma oldu.
şimdilik bu kadar sanırım, hoşçakalın.

9 Kasım 2010

"zaman inanılmaz bir hızlı geçer"

her şeyin yerine oturduğunu hissediyorum iki gündür. belki de tek sebep oturup adam gibi kitap okumuş olmamdır. ya da dilara ile adilhan gezintilerimizin sonuncusunda aldığım "mucizeler dükkanı"na ilk kez gerçekten alıcı gözle bakmış olmamdır. ya da belki kaan cuma günü geleceği ve biz cuma günü görüşeceğimiz içindir. her görüşmemiz aynı zamanda bir veda, çok uzun zamanlı bir veda oluyor ya orası kötü. ama bu sefer, umarım bu sefer benimle lunaparka gelir de dönme dolaba biner.
bütün bunların dışında sarpla yaşadığımız otostop macerasını yaşandığı gün gelip yazmak istedim. ancak fark ettim ki eğer yazma niyetiyle gelip önce izlediğim bloglara bakarsam yazasım kalmıyor. o gün de aynen bu oldu.
bugünse öyle yapmadan yazıyorum.
seyithanla emniyet müdürlüğünde ehliyet alma mecaramız çok acayipti. eli kelepçeli abilerin arasından geçmemiz, raporda gözlük yazmıyor denince taksilere atlayıp sağlık ocağı aramamız, sonunda benim çıkar gözlüğünü bir de öyle gidelim dememi denememiz. ve evet, artık bir ehliyeti var diyebiliriz. ve tabi söylemesine rağmen rapora gözlük konusunu eklemeyen doktor belki de saydıklarımızdan fazlasını hak ediyorsun. bir de seyithanın işi olmasaydı (biliyorum işi olmasa böyle acayip bir gün olmazdı.) bir kahve içebilirdik. ben çok istedim hatta içimde bile kalmış olabilir.
bir de eve geç kalacağım diye 17.20de dilara ile sinemaya gitmeme sıcak bakmayan anneye kızgınım.
gitsin kundera gelsin camus diyor, yeni sevgililere yelken açıyorum. sevgiler!