3 Ocak 2012

2 Ocak

Bazen o kadar uzun zaman yazmazsın ki, bir yerden sonra yazmak istesen bile anlatacak bir şey bulamazsın. Aslında sadece yazmak için değil; okumak için, düşünmek için, sorgulamak için ve belki de sevebilmek için de böyledir bu durum. Sonra bir gün gelir, eksik olan şeyler az çok geri gelmeye başlar; belki bu sefer her şey daha başka olacak dedirtecek umutla beraber.

Bütün bu satırları yazmamı sağlayan süreç o kadar uzundu ki bir kısmı hafızanın zayıflığına yenik düştü, itinayla saklananlardan bazıları aslında bu değeri asla hak etmediklerini gösterdi zamanla. Geriyeyse kala kala en güzel, en çirkin ve en yeni olanlar kaldı. Yeniler de zaman içinde tıpkı eskilere olduğu gibi bir elekten akıp gidecekler.

Biten bir saplantının, haksızlık etmemek adına da belki biraz da bir aşkın som demleriydi. İnsan en çok kendi zayıflıklarını, eksikliklerini gördükçe anlıyor kendi gibi olan diğerlerini. Ve ben fark etmiştim ki bu kadar zorlamamın, zorlarken de kendimi acınası bir duruma düşürmemin tek nedeni "Ben elimden geleni yaptım." diyebilmekti ve bunu başardıktan sonra karşımdaki en sevimsiz, en olmadık insan bile olsa pişmanlık duymayacaktım. Aslında en önemlisi bu bütün, bir ilişkiyi adam etme çabalarının sona ermesi için de kendime inanmam gerekiyordu.
Yani ben sevebilmek, vazgeçebilmek ya da unutabilmek için bile sadece kendime bakıyordum.

18 Eylül 2011

okuyacak olduğunuz, günlük yazılarına dönüş yazısıdır.

house 7. sezona tatilin bitmesine hala bi hafta varken gelmiş olmak, kalan son günlerde dizisiz kalmamak adına hızımı kesti. bunun üzerine "haftalardır sadece dizi izlemek" yüzünden elimde sürünen "kinyas ve kayra"yı bitirmeyi başardım. hayatı bir süre aynı şekilde yaşayıp sonrasında bu kadar farklı yönlere gidebilmek üzerine çok fazla konuşulabilir bu kitaptan sonra. hemen arkasından da "geç kalmış ölü"ye başladım ki hazirandan beri kitaplıkta bu anı bekliyordu kendisi.
artık okullar başlasın sabırsızlığım, işin harç öde, kayda git gibi sıkıcı kısımlarını  düşündükçe biraz huzursuzlukla bulanıyor. bu yüzden de büyük bir sorumsuzluk örneği ile "yapılacaklar"ı son dakikalara bırakacağım gibi duruyor. bir de, her şeye rağmen beklenen kişiler, konuşmalar var ve bazen düşününce zamanı çoktan geldi geçti, artık yapılabilecek hiç bir şey yok gibi de geliyor. öyle olunca da neyi niye bekliyorum, kendime niye böyle işkence yapıyorum anlamak mümkün değil. diğer taraftan; dilara'yla sigaralı çaylı ders araları, karanlık odada bir savaş halini alan film yıkama dakikaları, boş anlarda seyithan'a gitmek ve onun her zaman yapacağı bir sürü işi olması gibi özlenen çok mühim bir kaç şey de var, pek tabii.

14 Eylül 2011