3 Ocak 2012

2 Ocak

Bazen o kadar uzun zaman yazmazsın ki, bir yerden sonra yazmak istesen bile anlatacak bir şey bulamazsın. Aslında sadece yazmak için değil; okumak için, düşünmek için, sorgulamak için ve belki de sevebilmek için de böyledir bu durum. Sonra bir gün gelir, eksik olan şeyler az çok geri gelmeye başlar; belki bu sefer her şey daha başka olacak dedirtecek umutla beraber.

Bütün bu satırları yazmamı sağlayan süreç o kadar uzundu ki bir kısmı hafızanın zayıflığına yenik düştü, itinayla saklananlardan bazıları aslında bu değeri asla hak etmediklerini gösterdi zamanla. Geriyeyse kala kala en güzel, en çirkin ve en yeni olanlar kaldı. Yeniler de zaman içinde tıpkı eskilere olduğu gibi bir elekten akıp gidecekler.

Biten bir saplantının, haksızlık etmemek adına da belki biraz da bir aşkın som demleriydi. İnsan en çok kendi zayıflıklarını, eksikliklerini gördükçe anlıyor kendi gibi olan diğerlerini. Ve ben fark etmiştim ki bu kadar zorlamamın, zorlarken de kendimi acınası bir duruma düşürmemin tek nedeni "Ben elimden geleni yaptım." diyebilmekti ve bunu başardıktan sonra karşımdaki en sevimsiz, en olmadık insan bile olsa pişmanlık duymayacaktım. Aslında en önemlisi bu bütün, bir ilişkiyi adam etme çabalarının sona ermesi için de kendime inanmam gerekiyordu.
Yani ben sevebilmek, vazgeçebilmek ya da unutabilmek için bile sadece kendime bakıyordum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder