27 Ekim 2010

içimdekileri yazıya dökersem her şey çok gerçek olacak sanki.
ben iki gündür, ciddi bir biçimde, "gözlerin" dinliyorum.

23 Ekim 2010

gerginim, içim üşüyor, isteksizlik içimde yuvalanıyor.

18 Ekim 2010

sabahların anlamı

"Bu ülkede, insanlar sabahlara saygı göstermiyorlar. Uykularını bir balta vuruşuyla kesen bir çalar saatle kendilerini kabaca uyandırtıyorlar ve hemen uğursuz bir aceleciliğe bırakıyorlar kendilerini. Böylesi şiddet hareketiyle başlayan bir günün devamının nasıl olabileceğini bana söyleyebilir misiniz? Çalar saatlerinin her gün küçük bir elektrik şoku geçirttiği bu insanların başına ne gelebilir? Her gün şiddete alışıyorlar ve her gün zevki unutuyorlar. Bir insanın yaradılışını oluşturan, inanın bana, bu sabahlardır."
Milan Kundera
Ayrılık Valsi' nden

9 Ekim 2010

açıklayamamak

çok nadir geliyorum buraya farkındayım.
içimdeki bir şeyleri kaçırıyor olma duygusunun tavan yaptığını ve bunu blogger ziyaretlerimde bile hissettiğimi geveleyebilirim.
yine de bütün bunlar açıklayabileceğim şeyler.
açıklayamayacaklarım çok daha sinir bozucu.
sarp' ın sorduğu "neden bu kadar gerginsin?" sorusu.
gece yatağa girince hıçkıra hıçkıra ağlamış olmam.
evet bunları açıklayamam.
sırtımı sıcağa dayayıp günlerce kitap okuma isteğinin büyüklüğü.
ve engellerin ondan daha büyük olması.
hazırlıkta odtünün odtü gibi olmaması.
daha pek çoğu...
özlediklerim, beklediklerim.
kaan hep der ya, hayat çok acımasız diye.
lise hayatımız bütün bizans oyunlarına rağmen avutucu bir şeyler mi içeriyormuş?
hepsi yeni bir ortama girmekle ve olman gereken yerde değilmişsin gibi hissetmekle ilgilidir belki de.
bilmiyorum.

2 Ekim 2010

geçip giden zamanları...

aslında bundan bir kaç gün önce de gelip yazmaya çalışmıştım, yıllar sonra bloggerı açtığımdan girmiştim konuya. ama devamı gelmedi.
çünkü her ne kadar okul başlasa ve meşgul olmaya başlasak da yine de tam bir düzen içinde değil her şey.
o gün yazmaya çalıştığımda dilara ile buluşmuştuk ve teyze, ablanın gitmesi gibi oyalayıcı şeyler olmasa gerçekten sonu gelecek ve eğlenceli bir yazı bile olacaktı.


bugünse öncelikle seyithan' la tiyatroya gittik. vahşet tanrısı. istanbul devlet tiyatrosu oyunu. ilk gördüğümüz an buna bilet almalıyız diye atlamıştık bu oyuna. konusuna pek bakmadan sırf oyuncuları için bir de istanbul dt için. ve pişman da olmadık bence. ve seyithan teşekkür ederim!
sonrasında ise dilara ve yunus' a haberli baskında bulunduk. ingilizceden ve seyithan' ın bölüm maceralarından konuştuk.
final olarak tespitim eğer bir işi seviyorsanız daha ilk günden üzerinize yığılan yükler umut kırmaz. ve 1 metrelik t cetveli bulmak zor bir iştir. hepsi için seyithan' a bir teşekkür daha. ve aslında yemeyi de yapmayı da severim.
ha bir de evet bir mirkelam vardı.