22 Haziran 2009

Görmek


Üzerine yazmaktan vazgeçilmeyecek mekanlar hep olacaktır sanırım. Malzemeleri asla bitmeyen... Bitmeyecek olan... Sınırlı sonsuzlukların en sınırsızı olan mekanlar. AŞTİ bunlardan sadece birisi. İnsanların yüzlerine bakıp onları incelemek ve anlamaya çalışmak vazgeçilmezse eğer, daha doğru bir yer olamaz. Ufak bir boş bulunmaya, bir yorgunluk belirtisine çeşit çeşit anlamlar yüklemek, onlara hiç bir zaman yazılmayacak hikayeler düşlemek... Tarif edilemez bir keyifle gülümsemeye sebep oluyor. Bir yandan da buruk olan bir gülümsemeye. Çünkü bir kez bile olsa yandıysa insanın canı, başkalarınınkinin nasıl acıdığını tahmin edebiliyorsun. Acıyı düşünmek, başkasının olsa da gelip dokunuyor hassas bir yerlere. Belki çok gereksiz bir davranış belki sadece acımaya yer aramakla ilgili.

İnsanlar gidiyor akın akın, gelenler kadar. Bu kadar çok gidip gelişimiz hiç bir yeri yer yurt edinemeyişimizle mi ilgili? Hayatın bize yüklediklerini yaşamaktan başka yol bulamayıp sorumluluk yüzünden gitmek ve gelmek değil mi yoksa yaptığımız? Çok büyük keyifle gidilen bir yerden buruk dönmek doğru yerde olmadığımızı göstermez mi? Ya da sadece kan bağıyla bağlı olduğumuz ama aslında hiç tanımadığımız birinin sözüne gitmek sadece bir zorunluluk değil mi? Peki bunu bile bile gitmek ne kadar samimi kılıyor bizi? Evet farkındayım zaten çok az zaman gerçekten samimiyken bu cümleyi kurmak da büyük bir samimiyetsizlik. Ama elimden başka türlüsü gelmiyor. Kafamı bu ve bunun gibi onlarca soru dolduruyor. Sorgulayarak yaşamak insanı bir kat daha yoruyor. Yine de kendi yaşadıklarını sorgulayıp işin içinden çıkamamaktansa başka şeylere yönelmek hafifletiyor oluşan baskıyı.

Binlerce hikaye yaşanıyor. Ne kadar insan varsa o kadar hikaye. Düşününce aklın almayacağı kadar çok. Altında neler olduğunu düşünmeden boş boş bakıyoruz çoğu zaman gözlere. Buğulularını gördük mü 'kesin değmeyen bir şeye ağlıyor.' diyoruz, yaşadıklarımıza dayanarak. Yaşarken aynı şeyi yapmış olduğumuzu bir kenara itiyor ve bu yüzden küçük görüyoruz gördüklerimizi. İkiyüzlülük diye düşünüyor insan en başta, değil halbuki. Unutmazsak çıldırırdık çünkü. Unutmak en büyük ilaç. Zamana dayanan bu yüzden etkisini çok zor gösteren bir ilaç. Zaman bazı konularda çok hızlı bazılarında yavaş. Çelişkilere dayanıyor her şey. Bu yüzden belki de elimizi attığımız ne varsa karman çorman olması. Bu yüzden açmaya çalıştıkça iyice dolanması ve yine bu yüzden tam açtım derken küçük de olsa bir kördüğüme rastlamak. Sonunda onunla yaşamaya alışmak.

Babam ve Oğlum'da derdi kadın, zamanında aşık olduğu adama içi parçalanarak ve içimizi parçalayarak, alışılmaz mı ya alışılıyor diye. Ne varsa kanıksıyoruz. Ve bizden çok önce başlamış oyunu zorlukla kanaya kanaya öğreniyor, istesek de istemesek de kurullarına göre oynuyoruz. Bütüne kendi küçük hikayemizle kıyıdan köşeden dahil olmaya çalışıyoruz en açık ifadeyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder