11 Ağustos 2009

lambayı yakma, bırak

kışa özlem duyanlara biraz olsun sakinleştirici etkisi yapsın diye olsa gerek ankaramın akşamları fazlaca serinledi.
açık bir cam önünde kitap okumak, hüzünlü zamanlarda sabahlamak için beklenen havaların öncüsü bu gelen.
cam açıkken yatıp arada bir esen rüzgarı hissetmek demek.
hüzne hazırlanmak demek belki. yıldızların artık yüzlerini göstermediğini yılın her zamanına göre daha çok farketmek demek bu yüzden.
son olarak; bugün, ellerimin üşümesine ve ellerimle tepki vermeye yürekten bağlı olduğumu anladım bir kez daha.

3 yorum:

  1. yazıyı okuduktan sonra yaşını merak edip profiline baktım ve bir kez daha kendime ispat ettim "bu hüzün sevme hali" bir gençlik hastalığı. Ağustos 15'den sonra başlayan serinlik kesinlikle sevdiğim bir dönem, ama insan yine de hüznü beklememeli. Hüzün olsun hayatta, bolca da sonbaharda olsun ama yine de güneşin ve yıldızların umuduna daha çok ihtiyacımız var sanki. Veyahut lapa lapa yağan karın güzelliğine. Kapkara kış günlerine değil.

    YanıtlaSil
  2. sevmek, alışmaktan belki de. artık öğrenilmiş ve alışılmış zamanları sevmekle ilgili.
    lapa lapa karın güzelliğine, en önemlisi düşündürdüklerine ihtiyaç. kesinlikle doğru:)

    YanıtlaSil
  3. mesele bence ankara'nın bir tek kışının güzel olmasıyla da alakalı olabilir. bok çukuru ankara.

    her şeyi yoluna koymak için çok az zamanın kaldı bu arada. biraz kadın olacaktık hani. ayaklarımızı yerlerde sürümeyecektik, üstüne basacaktık. yorulsak da sesimizi çıkarmayacaktık.

    sığın kendine, dinlen ama bırakma kendini. artık bırakma.

    YanıtlaSil